Canımız yandığında hep
yakmak isteriz. Belki de bu yüzden bütün hırçınlığım. Belki de ben iyi bir insanım,
canımı yakanlarda bütün suç. Herkes her şey üstüme geldiğinde, bir kenara
çekilip izlemek bana göre değil. Sessizliği hiç beceremem zaten… susmayı hiç
öğrenemedim…
.. içimi kemiren, canımı
yakan ne varsa kafamın üstünde geziyordu. Tam da bu nedenle olacak ki eve
geldiğimi anlamadım. Sanırım düşünürken zaman çok hızlı, kim bilir belki de
yollar çok kısa. Zile basma adetim hiçbir zaman olmadı. İşte bu yüzden tak tak
sesim duyulana kadar sabırla bekledim her zaman. Neyse ki açtı kapıyı..
-Tamda kahvaltı yapıyordum,
aç mısın? Bu soruya 16 yaşımdan beri hayır dediğimi hiç hatırlamıyorum.
+Evet, yumurta yapmamı ister
misin?(sormak için sormuştum, her zaman yumurta isterdi)
Mutfağa geçip hemen yumurtaları yaptım ve sofraya oturduk, bir yandan
gazetesini okuyor bir yandan da ,göz ucuyla tabağımdakileri bitirip
bitirmediğime bakıyordu. Hiçbir zaman kahvaltıdayken konuşmadık. Kahvaltı
yapmak ona göre tek kişilikti. Gazete okunur, çay içilir ve sessizliğin tadı çıkarılırdı.
Bu yüzden biliyordum ki,o masadaysam eğer önemliydim. İşte sırf bu yüzden kızamıyordum
ona..
Kafasını kaldırdı,
gülümseyerek sordu.
-Çay nasıl olmuş?
+karanfil atmışsın,
unutmamışsın..
-evet, sevdiğini
söylemiştin dedi, gözlerini gazetesine çevirerek.O an susmam gerektiğini,
konuşmamızın yeterli olduğunu anladım.. Ona olanları anlatmak için kahvaltının
bitmesini beklemeliydim, biliyordum.
Kahvaltımız bittikten sonra,
hızlı bir şekilde bulaşıkları makinaya yerleştirdim, ve birer kahve yaptım..
Salonun en ışık alan
yerine geçti, kahveleri buraya getir diye seslendi. Yine köpüksüz olmuştu
kahvelerL
Karşısındaki koltuğa
oturdum..
+sana anlatmak
istediğim şeyler var, telefonda biraz bahsetmiştim; ama yüz yüze konuşmak
istedim.
-iyi yaptın, bana 1-2
saat verirsen dışarıda çok önemli işlerim var, sonra uzun uzun konuşuruz..
Tamam, dedim sadece.
Ben seni beklerim, beklerken kütüphaneni karıştırırım olur mu?
Güldü..,biliyorum, bu
onun dilinde hep evet demekti.
Anahtar almıyorum, diye
seslendi çıkarken. Ben ise çoktan kütüphaneyi karıştırmaya başlamıştım.
Kitapların tozu burnuma doluyordu, ve komik bir şekilde bu durum beni mutlu ediyordu.
Eski olan her şey beni mutlu ederdi, sanırım toz eskiyle ilgili, yoksa onun
erkek olması ve dağınık olmasıyla bunun bir ilgisi yoktuJ
kitapların arasında bir ajanda buldum. Günlüğe benziyordu. Her gün için bir yazı.
Telaşla kapattım ajandayı, suç işlemiş gibi hissettim,kendimi;ama bu duyguma
rağmen ajandayı alıp hemen yerleşiverdim bir koltuğa. Şöyle bir göz gezdirdim.
Günlük değildi bu. Kısa denemeler yazılıydı ajanda da. En son ise dün
yazmış…onunla telefonla konuştuktan hemen sonra ..Bir tanesini okusam bir şey
olmaz ki diyerek başladım, okumaya..
27.08.14
Durup dururken aklımıza
gelmez hiçbir düşünce. Biz hep o düşüncenin ön hazırlığını yaparız. Sonra,sonra
düşüncelerimiz hep bizimle kalır yada..Yadası yok, benim düşüncelerim hep benimle;
Oysa içimden geldiği gibi söyleseydim her şeyi. İçimden geldiği gibi
bağırsaydım bende, canım yandığında hep yaksaydım ,belki daha mutlu biri olurdum.Sessizliğin kimseye faydası
yok, konuşursak geçer her şey. Biliyorum düzeliverir her şey. İşte bu yüzen
konuşmalı insan, nefes almadan hep konuşmalı…
Okuduklarıma inanamıyordum,o
yazmış olamazdı. Böyle düşünmediğini adım gibi biliyordum,6 yıldır tanıyordum onu,
nere de güleceğini bilecek kadar iyi hem de. Peki kim yazmıştı bu yazıyı? O değilse
kim?
Kendime bunları sorarken,
emindim onun yazmadığına..O zaman nasıl gelmişti bu ajanda buraya? işte yeni
bir soru. Kütüphane de asılıyordu tüm sorularım, kimse cevap vermiyordu. Tam bu
sırada zil çaldı, gelen o olmalıydı; çünkü o zile basardı ve kapıda beklemeyi
hiç sevmezdi. Bu nedenle ajandayı koltuğun üzerinde bırakıp, koşarak kapıyı
açtım.. İçeri girer girmez ajandayı fark etti ve sanırım okuduğumu da.Normal de
utamam gerekirdi;ama hiç utanmadım..
+şey, biri sanırım..
yani dün gelen biri unutmuş olmalı, kütüphane de buldum.
-unutmuş olmalı ?
+kim geldi dün?
-kimse, unutacak kimse
gelmedi..
O an anladım ajandanın
ve yazıların ona ait olduğunu ve gecikmeli bir utanma yaşadım..
Onun sakin tavrı ise beni
cesaretlendirdi.
+son yazı aslında
,aslında. Aslında ben sadece. Yani ben onu okudum da. Senin düşüncelerin değil.
Sen bunların tam tersini düşünürsün hep ve öyle yaşarsın..
işte o en sevdiğim
gülümsemesiyle başladı konuşmaya:
-Zaten benim düşüncelerim
değil, evet ben o yazdıklarımın tam tersini düşünüyorum..
+o zaman neden yazdın?
-senin için yazdım, sen
yenilme diye..
Durdum sadece o an
düşünemedim evet..O ise bunu söyleyip mutfağa geçti..
-çay ister misin?
Bense o an anladım
yazdıkları bendim. Evet benim düşüncelerimdi. Bense o gün ona bu
düşüncelerimden nasıl kurtulabilirim diye sormaya gelmiştim. Ve bu onu adı gibi
biliyordu, telefon da bahsettiklerimden anlamış olmalıydı..
2 tane çay kupasıyla
geldi..
+yeşil kupayı alabilirim
Yeşil bardağı bana
uzattı ve yavaşça yanıma oturdu..
-yazdıklarım senin
içindi ve o yazdıklarımın hepsi senin düşüncelerin..
Şaşkınlık içinde ona bakıyordum.
O ise sakince çayını içiyordu.
+yani bu kadar mı?
-senin düşüncelerin var
ve hiç susmayan bir kalbin gülerek devam etti,e birde dilin
+peki, neden hep canım
yanıyor?
-emin ol! sussan da
yanacak
+peki, ne yapmalıyım?
-bırak, bildiğin gibi yaşa.
Yenilmeden yansın canın..
O zamanda ne demek
istediğini çok anlamamıştım şimdi de anlamıyorum; ama bildiğim tek bir şey vardı,
yazdıkları iyi gelmişti..
Birisi benim yenilmemem
için bir yazı yazmıştı, hem de tüm yazılarının olduğu bir ajandaya…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder