27 Şubat 2011 Pazar

belki...

Bazen birini beklersiniz...Ne olduğunu kim olduğunu bilmeden hem de...

Neden,peki?



Çünkü masallara inanırız,hani hep mutlu sonla biten o masallara...Ya masal kahramanı değilsek? Ya biz sıradan bir durum hikayesindeysek! İşte çehov'dan nefret etmemin bir sebebi var artık! Ben onun yüzünden sıradan bir hikayeye hapis oldum;OYSA roman bile yazabilecek bir kalbim var benim...Sayfalarca aşk şiiri yazabilecek kadar tutkulu hemde...

Ama kalp yetmez her zaman...
Bunu bana biri söylemişti...Uzun zaman önce bir gece yarısı ben uyurken düşünmüş bunları işte onun sözleri: "bana kızgınsın biliyorum,bazen daha da çok kızıyorsun kalbim sıkışıyor,hani kalbim senin avuçlarında ya..."

O zaman anlamamıştım onu...Ya da dürüst olayım anlamak işime gelmemişti...Ben böyle bir sevgiyi hak etmemiştim...Ezilmiştim onun sevgisinin altında...


Bu gün onu anımsadım geçmişin aslında hep bir yerlerde durduğunu tekrar öğretti bana...O bana çok şey öğretti eminim bende ona... 


Ama geçmiş geçmiştir...Uzun upuzun 2 yıl...Ama kendini hatırlatırdı sürekli bana...Kırdım kalbini her defasında,umutlarını da... Çünkü bir yara bıçakla yüzülürse daha kolay iyileşir demişti annem...Umarım o da iyileşmiştir...


O benim beklediğim değildi,bittikten sonra anladım...


Sonra hep beklediğim geldi sandım,komik ;Ama ondan sonra hep yanıldım...

Ve şimdi anladım ben masal kahramanı değilim...


Ben sıradan bir hikayeyim;Ama içimden bir ses diyor ki ya biri seni bekliyorsa kendi masalında...

17 Şubat 2011 Perşembe

ordu da kar...

bu gece nette dolaşırken...Offf bu gece ne kadar da bunaltıcı derken...
Kafamı ekrandan kaldırıp dışarı baktım...


Sanki bu şehir karşımdaki denizle yeterince güzel değilmiş gibi,karda bu güzelliğe eşlik etmeye başlamış...Kısacası dışarıda mükemmel bir kar var=)=)
Nasıl da çoşkulu yağıyor kar... sanki muhteşem bir şiir okuyorum...Düşünün artık o kadar keyifli...Lisede cenap şahabettinin kar şiirini açıklamak kadar da zor değil;) zor olan bu kar yağarken hayatımızı terkeden bizi bırakan avucumuzda kar gibi eriyen insanların aklımıza gelmesi...Öyle değil mi? Kar yağınca önce,çocukca bir sevinç sarar bedenimizi,ve sonra...Sonra mı? Sonra karın her yerle buluşmasında yitirdiklerimiz yakar canımızı...

Neyse bunları bir kenara bırakalım..Orta da çok komik bir durum var...
Yaklaşık "2" yıldır ankarada okuyan ben ankarada hiç kar görmedim diye üzülürken orduya şehrime kar yağıyor...

Kar her şeyi unutturacak kadar güzel yağıyor;oysa ben her kar yağdığında onun aklındayım unutmadığının farkındayım...Bunlar ihtimaller değil ben bu durumdan eminim =)=) Nasıl mı eminim,peki?

Haydi gelin anlatayım sizlere:
-bazen hiç bir kanıtınız yoktur,tek doğru bulamazsınız gösterecek;ama "amalar" sıralarsınız hissediyorum dersiniz içimde hissediyorum...

İşte bende hissediyorum ne zaman kar yağarsa Ankaraya, ne zaman kar yağarsa şehrine beni düşünücek...Ayağıyla ezerken karı ilk aklına gelen kişi benim...Avucuna alıcak karı mutlaka ve yine aklında ben...

Ankara da hiç kar görmedim;ama orduya yakışıyor kar güzel oluyor terk edilmiş bir kent gibi hüzünlü ve bir mısra kadar kısa ve anlamlı...güzel oluyor,yazı yazmaya itiyor insanı uzun uzun manzumeler yazmak istiyor insan ve kısacık muhteşem rubailerde...


Birbirlerine değmeden yağıyor kar...Bende kar gibiyim dokunmuyorum hayatına...Hayatını bırakıyorum avuçlarında...
                                                                        Avuçlarında kar...
                                             Ben her kar da aklında...
                        Hayatın eriyor avuçlarında...
ben yine aklında...

12 Şubat 2011 Cumartesi

sevgililer gününüz kutlu olsun =)=)

ah ah çay keyiftir derler ya, bende yazımı yazarken keyif yapmak istedim...
Çayımı yudumlayarak yazmak gerçekten keyifli;ama bir de her seferinde dilimin ucunu yakmasam=(

Hadi siz de kalkın bir bardak çay yapın kendinize ve keyifle yazımı okumaya başlayın!!!


Bu gün gerçeklerden konuşmayalım...Gerçekler canımızı yakıyor gelin hayal dünyamızdan bir kaç hikaye çıkaralım...Kimseye zararı dokunmayan tatlı,ılık buram buram aşk kokan "olmayan","yaşanmamış" ve hiç bir zaman "yaşanmayacak" kısa bir hikaye...



...

Telaşla giyiniyordu ayakkabısını,geç kalmaktan nefret ederdi...Beklemeyi bekletmeyi sevmeyen bir adamdı... saat(15:17)


Ah bu hayat ne kadar da güzel diye geçirdi içinden,ah bir de unutkan olmasam...Nasılda yavaş ne kadar da kırılgan bu hayat aceleye ne gerek var diye düşündü kadın... saat(15:17)

Adam koşar adım iniyordu merdivenlerden,aklında hiçbir şey yoktu iş dışında...Bu görüşme önemliydi...Arabasına bindi,hızlı sürüyordu radyoda duyduğu bir şarkı tek renkti belki hayatında...renkti tekti...o şarkı... Ona geçmişi hatırlatan her yer de karşısına çıkan onu anımsatan şarkı...saat(15:32)


Umarım bu gün sıkıcı geçmez diye düşündü kadın,hala evden çıkamamıştı...Aynaya bakıyordu rujunun rengini beğenmeyip sürekli değiştiriyordu...Ve radyo da ilk kez duyduğu bir şarkı...İçinde heyecan uyandıran onu gülümseten şarkı...saat(15:32)


Peki nasıl devam edecek bu hikaye?
Tanışıp aşık mı olacaklar?


Ne tanışması ne aşkı...
Onlardan hiç bir şey olmaz...
Onlar birbirine benzemiyor ki?
Kavga ederler sürekli...Kadın doyasıya sever değer verir.Peki ya adam onu basit bulur korkmadan sevdiği için...

Sonunda ne olur aşk biter...Kendi elleriyle boğar adam aşkını...
İşte bu yüzden bu hikayede tanıştırmıyorum onları...Başlayıp biteceğine başlamadan bitsin bu AŞK!!!


aaaa NİYE yapıyorsun? demeyin bana ...bu benim hikayem ve ben durum hikayesi olarak kalmasını istedim...

Madem siz çok biliyorsunuz siz yazın bir hikaye...Hikayenizi hak edecek biri var mı peki?
Uğruna şiirler,hikayeler,yazılar yazabileceğiniz biri...Yazdıklarınızı acizlik,aptallık,çaresizlik,takıntı gibi görmeyecek biri?
Varsa mutlaka ona hikayeler yazın...Her mısrası onu anlatacak muhteşem şiirlerde...


AMA anlamıyorsa sizi onun için hiç bir şey yazmayın...Kalbimden mi akıyor sözcükler diyorsunuz? Sizi nasıl üzdüğünü getirin aklınıza sizi sevmediğini değer vermediğini hatırlayın...
Ona kızmayın;ama sakın kızmayın o sizi sevmek zorunda değil...Artık siz onu unutmak zorundasınız...Bu nasıl olacak peki? bilmiyorum ama herkes zaman diyor bu sorunun cevabına=)=)

Siz de sizi gerçekten seven insanları hak ediyorsunuz...herkes mutlu olmayı hak ediyor ama herkes...O zaman sizi sevmeyen insanları zorlamadan azat edip devam edin yaşamaya...O sizi sevmekten korktuysa bırakın gitsin sizin işiniz yok onlarla...


Aşk cesaret ister...Kalbi büyük insanlar,cesur ve dürüst insanlar diliyorum herkese...

    "SEVGİYİ" hak eden herkesin sevgililer günü kutlu olsun...


sevgilisi olanlar sevgilisine,yalnız olanlar kendine bu 14 şubatta mutlaka bu kitabı hediye etsin=)  (tavsiye edilir,mükemmel bir şiir kitabı)                        

8 Şubat 2011 Salı

SAKLAMAYIN =)=)

düşün...

        etrafına bak...

                     tekrar düşün...





Mutluluklar yoktur bu hayatta sadece,ağladığımız günleri ne çabuk unutuyoruz!!! Oysa ne çok ağlarız...


Ben ne çok ağladım bu şehirde,ne çok ağlatıldım,ağlattım... Ne çok anım var bu şehirde...İşte bu yüzden her sokak bir yüz,gittiğim her yer unutmak istediğim kim varsa ona dönüşüyor... Bazen korkarak çevreme bakınıyorum görmek istemediğim ne çok insan var Orduda...


Ne çok güldüm ordunun sokaklarında...
Ne çok hayal kurdum denize bakarak...
Ne çok kızdım ama ne çok affettim..



Ama ne çok yanıldım...Ne çok yanılttım...Kırdım,kırıldım...



Ama hiç,kırmak istemedim kimseyi...Kazaydı tüm kötü yanlarım...Tamam itiraf edeyim canım yanınca yakmak istedim hep;ama insanlar beni zorladılar...



Ama ne çok kırdılar beni...Aptal sandı bazı insanlar,komik ama inandım bazen onlara! Aptalsın dedim kendime koşulsuz sevip,değer verip inandığın için aptalsın;çünkü kimse hak etmiyor bunu...


Sonra düşündüm onlar aptal...Koşulsuz güvenmedikleri için...Güvenmeden yaşanır mı? Yemek yemeden büyüyen çocuk gördünüz mü? Güvende yemektir! ruhu besler...


Peki ya aşk?

Nasıl da güven ister,nasılda muhtaçtır inanmaya...Ama aynı zaman da nasılda korkak...Aşık olduğunu bilip saklar bunu...

Peki ya neden? Güvenmeyi öğrenmemiş,koşulsuz sevmemiş hiç... belkide sevilmemiş ;bu yüzden kaçıyor sevgiye dair ne varsa...

Kaçan kovalanır mı sanıyor?


İnsanlar yorgun artık,kovalamıyor aşkı kendini istemeyen insanı kovalamıyor işte...
Biliyorum o zaman aşık değil diyeceksiniz,aşkı için mücadele etmiyor sevmiyor o zaman deyip;suçlayacaksınız...

Yanlış düşünüyorsunuz...Onun kaçmasına izin veriyorsa bu aşktır...

Çünkü onu gerçekten mutlu olması için azat ediyor...Umarım bir gün gerçekten sever kaçmadan seveceğini birini bulur!!!



Tam bu satırlar da dışarıya bakıyorum... Gece her şeye meydan okuyacak kadar güzel ve birileri bir yerlerde söylemeselerde hep birilerini düşünüyor....


sak_la_ma_yın biliyorum =)=)











sebebi ne seni bir bıçak yarası gibi hatırlamamın?   (nazım hikmet)


3 Şubat 2011 Perşembe

HANGİ RENK ?

Bu gün...
Ablam okuduğu kitaptan bir söz aktardı bana...Ve ben bütün gün o sözü düşündüm...

İşte beni bu gün meşgul eden o söz: "kanın rengi sarı ya da yeşil olsaydı tutkunun rengi yine kırmızı olur muydu ? " (buket uzuner&kumral ada mavi tuna)


Kitap arasına sıkışmış büyüleyici bir cümle...Eminim usta bir yazar bu cümleyle ilgili bir roman yazabilir...Resmen alay ediyor aşk'la bu cümle...Ya da ben öyle anladım...İlk duyduğumda romantik bir cümle gibiydi;ama düşündükçe güldürdü beni...Yeşil bir kalp düşündüm...Onun kalbi yeşil olsaydı dedim kendi kendime ve bu fikir hoşuma gitti...Kanı da yeşil...


Belki o zaman her şey farklı olurdu... Yeşil bir yerde filiz verebilir aşk,ya da derinlere kök salabilir...Yeşil insanları birbirine bağlayabilir...
Kırmızı çok iddialı ve de acımasız...Çabuk unutacak ve sevmeyecek gibi bir havası var "o" rengin...Fazla havalı kendini bir şey zannediyor...

Ama onu bizler insanlar şımarttık bu kadar...
Kalp kırmızı dedik...Kalpli hediyeler aldı sevgiler birbirlerine hep,en güzel gül kırmızı denilip kırmızı gül verilmiştir sevgiliye,bende dahil olmak üzere biz kızların en sevdiği ojenin rengi de kırmızı,romantik yemeklerde şarap hep kırmızı uğur böcekleri bile kırmızı... KIRMIZI sen ne kadar karşıma çıkıyorsun böyle...Onun kalbi kırmızı...


Oysa yeşil olsaydı...Bir ağaç gibi güven verirdi o zaman bana...Kökleri sağlam bir çınar olabilirdi o zaman "o"...İnsan sırtını yaslayabilir böyle birine...Gölgesinde kitap okuyup şiirler yazabilir...

Evet kalbi yeşil olsun...


Yazdıklarım tam bir saçmalık...Aşkın,güvenin,tutkunun renklerle bir ilgisi yok...Aşkta insanın gözü hiç bir şey görmez.Benim de yeni bir tezim var...


İşte tezim:insan çıplak gözle,morun ötesindeki ve kırmızının altındaki renkleri algılayamaz.(bu bilimsel bir gerçek) O zaman aşıkken gözümüz bir şey görmediğine göre;aşk başka bir renk belki de biz göremiyoruz...
Tutku bambaşka bir renk belki kırmızı değil...


Oh be.. bu tez beni rahatlattı kırmızının bütün havasını aldı;ama yinede kırmızı oje sürmekten vazgeçemem =)=) Kırmızı gülü yine severim,uğur böceklerini seviyorum...Kalbi kırmızı kalbim kırmızı tamam tamam kabul ediyorum tutkunun rengi kırmızı;ama şimdilik;)

Çünkü ben bir gün hiç kimsenin göremediği bir rengi göreceğim onun gözlerinde...

işte tam bu satırları yazarken cemal süreya'nın mısraları geliyor aklıma :
Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatrına "sen" de kalayım...


Demek ki neymiş renkler önemli değilmiş...Aşk ve tutkunun rengi olmaz! Ama yinede insanlar anlam yüklemeye bayılırlar...
Tamam tamam eleştirmiyorum kimseyi...
Başkalarının aşkından banane isteyen istediğini düşünsün...




Bence de aşk onun gözlerinde... "onun"gözleri ne renkse Aşkın rengi de o bence...



 
PEKİ YA SİZİN AŞKINIZ,TUTKUNUZ HANGİ RENK?

2 Şubat 2011 Çarşamba

SİYAH DENİZ

ordu...

Denizin karşısına geçip bir şeyler yazmayalı ne çok olmuş...
Demek ki yazılarım bu yüzden kuruydu...Dalga sesi olmadan yazılan tüm yazılar gibi;oysa şimdi karşımda siyah bir deniz...Sabah mavidir deniz,bazen yeşil, beyaz köpüklü bir sonsuzluk...


Ama düşündüm de şimdi siyah deniz kulağa çok hoş geliyor...Evet evet gece denize girmeyi seven ben bu "sıfat tamlama"sına bayıldım...



Siyah deniz...



Peki ben herkes sıcacık yatağında uyurken neden oturmuş saçmalıyorum? Bazen ben bile bilmiyorum neden yazdığımı...Nedensiz olan her şey gibi bu durum hoşuma gidiyor...


Nedensiz sevmek,nedensiz yazmak,nedensiz mutlu olmak,nedensiz...

iŞTE kaçmanın en kolay yolu...Aptal olmayın nedensiz hiçbir şey olmaz...Bu arada ben aptalım;çünkü nedenlerim yok benim..."Bilmiyorum ki içimden geldi" işte bu benim lafım=)=)


Neyse bu yazdıklarım girizgahtı...

Şimdi başka konulardan bahsedelim...

Son günlerde neyi fark ettim biliyor musunuz? Klişe olan hiçbir şeyi sevmiyorum ve inanmıyorum... Ne mi bunlar alın size buz tutmuş cümleler:
sen özelsin,iyi birisin ve bir sürü komik cümle...


Özelsem söylememelisin bunu,ben hissetmeliyim...
İyi insan... O kadar içi boş bir söylem ki resmen ne diyor bu tamlama biliyor musuz?
_işte içeriği:offf yeter iyisin tamam;ama sadece o kadar...


İnsanları acıtmaktan korkarız.Gerçekleri direk söylemeyiz söyleyemeyiz belkide...İşte bu yüzden ima ederiz...

Eyvah ya karşındaki aptalsa! nasıl anlayacak?  Oh ben o kadar da aptal değilim...Ya da aptalım ;ama sözcüklerin dilinden çok iyi anladığım için anlarım karşımdakini...Ve kırılmamış,üzülmemiş gibi yaparım;çünkü ne zaman üzülsem üzmek isterim karşımdakini...Ve bu konuda da yetenekliyim...Demek ki neymiş ? -"iyi bir insan" değilmişim!


Tamam yukarıdaki yazılanlar tüm sinirimi geçirdi...Artık tatlı tatlı yazabilirim =)=)


Ne güzel sen orada karlı bir şehirde uyuyorsun...Yani bu saatte uyuman gerek...Soğuk havalardan bıktım mı diyorsun? O zaman sabah pencereden bir güneş sızsın odana...Gözlerini açıyorsun tatlı bir güneş,sıcak bir yaz sabahını anımsatıyor sana...Saate bakıyorsun;biraz daha uyumak için kapatıyorsun tekrar gözlerini...Bence de biraz daha uyumalısın...
Güzel bir rüya görüyorsun...

İşte rüyan:
Sıcacık bir temmuz sabahı...Kızgın kumlarda yürüyorsun burnunda hafif bir yosun kokusu...Yürüyorsun...Yerde beyaz bir deniz kabuğu....Hadi onu al hemen yerden...Şimdi kulağına götür duyduğun ses seni mutlu ediyor,gülüyorsun ve ben gülmeni seviyorum...

Niye gülüyorsun? Ne anlattı sana deniz kabuğu?Bilmiyorsun,daha doğrusu sabah kalktığında rüyanın o kısmını hatırlamıyorsun=(

O zaman yaz geldiğinde bir deniz kabuğu al ve kulağına götür...
İçimden geçen,senin içenden geçen ne varsa anlatacak sana...Ve sen susmanın aslında ne çok anlam taşıdığını anlayacaksın...Tamam işte kuma adımı yazabilirsin artık...Utanma bence bu o kadarda komik bir durum değil...Tamam tamam komik;ama seni öyle hayal etmek bile eğlenceli...Bak işte bende bu satırları yazarken gülüyorum...Saat 03:28... Kalkıp şehrime baktım şimdi yazmaya devam...

Ordu ne kadar da sessiz... Şehir uyuyor sevdiğini unutmaya çalışan biri gibi ...Kırılmış,unutmayı beceremeyecek kadar şapşal;ama bir o kadar da güçlü...

Tam bir tezat bu şehir...Senin gibi...Ne istediğini bilmeyen,aynı zaman da kararlı gibi,suskun ;ama konuştuğunda üzen,karmaşık,garip...


İşte ben her şeye rağmen orduyu seviyorum ve de bu şehre benzediğin için seni de...





şimdide gerçek çekimler=)=)



orduda sıradan bir yaz akşamıydı;ama bir sıradanlık bu kadar güzel olabilir...



her sabah uyandığımda bu manzarayı seyretmek keyifdir =)=)
eski;ama eğlenceli ve şapşal bir yazdan=)=)
bu yaz çakadaki güzel günlerin anısına... bu yeterli diğerlerini koymasamda olur =)=)