27 Kasım 2010 Cumartesi

GEÇ GEL...

Hayattaki en güzel,en tatlı süreçtir bir aşkın söylenmeden bakışlarla,kaçak sözcüklerle yaşanması.Ama en sancılısıdır...Karşındaki bilir senin onun için beslediklerini...Sende sezersin onun duygularını...Sözcüklerle dokunursunuz birbirinizin düşlerine...Utangaç ama bir o kadar da baştan çıkarıcı gizemiyle... Her sözcüğünden bir anlam çıkarırsınız...Her cümle bir sayfalık aşk mektubudur gözünüzde...Dışarıdan biri anlayamaz hislerinizi bir siz bilirsiniz sözcüklerinizin gizemini...Aklınızdadır sürekli ve çocukça bir özlem duyarsınız...Sizin değildir çünkü ve sizin olmadığı için bu kadar önemlidir...Bir çocuğun sahip olamadığı oyuncak kadar tatlı,bir kadının vitrinde sadece tek kalan elbiseyi alması kadar acil artık o...Ya sizin olacaktır ya da sizin...Başka yolu yoktur...Sevgilim diyemezsiniz değildir çünkü...Canınız yanar arkadaşımda diyemezsiniz...Ama ondan bahsetmek istersiniz herkese... çok kötü bir yanı daha vardır...Hesap soramazsınız arkadaşlarlayım der...Hangi arkadaş diyemez kendi kendinizi yersiniz kıskançlıktan...Her dk msj atamaz,arayamazsınız her saatte...Yabancısınızdır herşeye rağmen...Bunaltmak istemezsiniz,sizden sıkılsın istemezsiniz...Ama aklına da gelmek kendinizi hatırlatmak istersiniz...N yapacağınızı bilemezsiniz...İşin içineden çıkamazsınız...Bildiğiniz tek şey içinize sığmayan duygularınızdır...
belkide düşlemeseydim seni
Sen bu kadar büyümezdin içimde
Belki sen de hemen sevseydin beni
Bu kadar kök salmazdı aşkın içimde
İşte bu yüzden
Geç gel sevdiğim
Geç gelki,bir ömür kal benimle...

ANKARA

Şimdi sevmediğim bir şehrin
Saçma sapan güneşine sevinir oldum.
Güneş her yer de güneş çünkü 
Sadece dağların arasından doğmuyor bu kez
Gökyüzünün ortasında öylece duruyor
Pastel boyayla yapılmış bir çocuk resmi sanki
Mumdan olmalı boya
Renkler soluk...
Gece apar topar yok etti güneşi
Akşam oldu bu şehir de
Kimileri telaşla eve yetişiyor
Kimileri bilmediğim bir kalabalığa karışıyor
Sevmediğim bir neşeyle...
Söylesene hangi gülüş artık sevindirebilir beni ?
Denizsiz bir kentte mutluluğun adı ne sence ?
Kaç harfli,kaç heceli ?
Saçma sapan sorularım havada asılıyor
Cevap vermiyor kimse
Oysa geçen sene bu zamanlar
Can atıyordum adını bilmediğim geleceğe gitmek için
Adını bile bilmediğim mutluluklar yaşamak için
Oysa yaşamak bilmektir
Bildiklerini sever ancak insan
Bilmediklerimiz ürkütmezmi bizi ?
bildiğim her şeyi özlüyorum
                                           Hemde deli gibi...

25 Kasım 2010 Perşembe

DÖNÜŞLÜLÜK ZAMİRİ

Odamın penceresinden seyrediyorum dünyayı,
Kocaman dünyayı küçük bir pencereden...
Eski model bir jip geçiyor yoldan,
Eskiler geçiyor aklımdan
Tozlanmış;ama taptaze eskiler
Ve özlüyorum galiba o eskileri...
Ya seni de özlüyor muyum?
Cevap vermiyorum bu soruya,
Kendi başına bırakıyorum üst satırda
Ve hızlı yazıyorum
Her mısrada uzaklaşıyorum ondan
Ya senden?
Al işte bir soru daha...
Buna da sen cevap vermiyorsun...
Komik;ama soruyu bile bilmiyorsun.
Ben senden habersiz konuşuyorum senle...
Küçük bir pencereden seyrediyorum dünyayı
Büyük aşklara yer yok galiba
Kocaman sevdaları sığdıramam ki o küçük camlara...
Camlardan elini eteğini çekiyor güneş.
Saate bakıyorum 17.47
Sokak lambasının gecemi aydınlatmasına az kaldı.
Ya sen de bana dair ne kaldı?
Cevap vermiyorsun,
Ben de dışarıyı seyretmeye başlıyorum bir yandan...
İki sevgili geçiyor,gerçekten ama
Yazmak için yazmıyorum.
Tamamen realistim bu satırlarda...
Kızın elinde bir çiçek var,
Pembe kağıda sarılmış.
Oğlan sanki bana gıcıklık olsun diye sırıtıyor.
Kızda aynı gıcıklıkla oğlanın elini tutuyor...
Sonrası mı?
Sonrasını göremiyorum.
Görüş alanımdan uzaklaşıyorlar...
Ve şimdi martılardan başka kimse yok camımda
Bir de deniz var pardon...
Dalgalarla bir olmuş bana bir şeyler anlatıyor...
Ben de senin beni anlamadığın gibi,anlamıyorum onu...
Dışarı da çok hafif bir rüzgar var
Yapraklardan anlıyorum...
Hasta olmasam dışarı çıkardım.
Bırakırdım saçlarımı gökyüzüne,
Saçlarımın yaprak gibi olmasını seviyorum...
Bir de kurutulmuş çiçekleri
                  annemi
                            anneannemi
                                      ablamı seviyorum...
Ben gerçekten sevmeyi biliyorum.
Senin neyi bildiğini bilmiyorum
Ve üzülmüyorum bu duruma...
Sır olmasını istiyorum,
Saklı kalmasını...
Öğrenmek çok sıkıcı geliyor bazen
Bildiklerimiz yetmeli,yetirmeliyiz
Yitirmeden önce...
Camım da yeni bir misafir
Alakasız;ama hemen yazmalıyım
Yaşlı bir amca geçiyor bisikletli
Burada tuhaf bir şey yok;ama
Tek elinde koltuk değnekleri
Dikkatlice bakıyorum,
Kuzey yönünde kayboluyor...
İçimde saçma sapan bir huzur
İçerden gelen dedemin sesiyle birleşiyor...
Onu ne çok sevdiğimi yazmalıyım bu satırlarda
Onu çok seviyorum...
Beni sevdiğini biliyorum...
Bu çok güzel,
Birinin seni sevdiğine eminsin
Yanılma payın yok,yanlış olma şansı da...
Suratımda kocaman bir gülücük
Ve ilk kez gülmeyi yakıştırıyorum kendime
Kalkıp saçlarımı düzeltiyorum aynada
Yeni saç sitilimi pek beğenmesemde,alıştım galiba
Yabancılamıyorum aynada kendimi...
Kendi kelimesini seviyorum...
Dönüşlülük zamiri
Bana dönüyor sürekli,
Mısralarıma yakışıyor...
Sende sever misin kendi'yi
KENDİNİ?
Kendi kendine kalınca ne düşünürsün?
Kendine hiç kızdığın oldu mu?
Kendine kurduğun dünyada kimler var?
Çabuk cevap ver susma...
Cevap versene!
Ya cevap ver...
Kendini ne zannediyorsun sen?
Sen iyisimi cevap verme.
Kendi kendine kal öyle.
Bende kendimi alıp,
Kendi kurduğum dünyaya gidiyorum
Ve bakıyorumda o dünyaya,
Mısralarımdan başka bir şey YOK !!!

ankara ve ve ve ...

Ankara da bir gece daha başlıyor sevgilim.
Soğuk,uzun ve sensiz bir gece
Ve ben bu kentte şiir yazmaktan korkuyorum.
Adını bilmediğim sokaklardan geçer gibi.
Ama seviyorum artık bu şehri.
Her semtini,çirkin kaldırımlarını...
Kalabalık kızılay sokaklarını.
Köşe başındaki dilenciyi,
Güven parktaki simitçiyi
Senin geçme ihtimalin olan her yeri,
Bu şehri seviyorum...
Oysa dalga sesleri gelmiyor kulaklarıma
Yosun kokusunu çekemiyorum içime...
Bu şehri sevmem için nedenim yok ki,
Senden başka...
Peki sen kimsin?
İçimde balonlar uçuran adam,
Her gece uykumu bölen rüya,
Söyle kimsin?
Hayalimin baş kahramanı
Tüm konuşmalarımın son cümlesi...
Gerçekten söyle kimsin?
Gözlerini düşlediğim adam...
Ben bu satırları yazarken iyice soğudu hava
Ve seni görmeden bir gün daha bitti ankara da...
Ve ben sana olan sevgimin yanına,
Öfkemi çağırdım tekrar;
Oysa seni çağırmak isterdim...
Gelmen için o kadar neden var ki...
Senle konuşmam gerek!
Sesini özledim,
Hiçbir zaman duymadığım sesini...
Kokunu özledim
Bilmediğim o kokunu...
Gel artık!
seni özledim...
Tanıdığım gözlerini,
Evet bir tek gözlerin tanıdık...
Ne zaman bir çıkmaza düşsem bu şehirde
Gözlerin kurtarır beni,
Şehrin gibi siyah olan gözlerin...
Gözlerin derin cümleler gibi,
Anlamak için çırpındığım zor bir paragraf...
Gözlerin bitmesin diye yarım bırakılan,
Muhteşem bir roman...
Gözlerin şiirlerimin son mısrası,
En zor olanı yani...
Dünya kadar büyük bir dert bu
Mübalağa sanatı değil anlattıklarım...
Gözlerin edebiyattan çok uzak...
Kıskandığım iki siyahlık gözlerin...
En sevdiğim gecede,
Dilek tuttuğum yıldız gibi uzak...
Ama ben nerede görsem tanırım o gözleri
İnsan gördüğü en güzel rüyayı unutur mu?
Uykumu bölen rüyam
Gözlerini sevdiğim adam...

bakamam ki...

Her kent bir şiirdir aslında
İçinde mısraların olduğu,
Güzel,karışık,siyah mısralar...
Tamam benim her kentte sevgilim olmadı.
Ama her kentte şiir yazdım.
Buldum,uğruna şiir yazılacak birilerini.
Şiir yazmaya sebep bakışlar gördüm
Ve kayboldum o bakışların içinde,
Mısralarımda kaybettim o bakışları
Kelime aralarına sıkıştırdım...
İşte bu yüzden nerede şiir gibi gözler görsem
Bakamam kafamı çeviririm...

odamdayım ama içime yağmur yağıyor=)=)

Yağmur sesi duymalıyım ben hep,o zaman daha sevimli oluyor bu şehir...Islak olsun tüm şehir...Parmak uçlarımız da yürüyelim ayaklarımız ıslanmasın diye...Fönümüz bozulsun,rimellerimiz aksın...Telaş içinde koşar adım geçelim sokaklardan ve insanların bu telaşına gülelim katıla katıla...Karşı kaldırımda iki sevgili olsun.Erkek montunu çıkarıp kızın üzerine tutsun kız ıslanmasın diye...Kız utanıp yere bakmalı bu sahnede mutlaka ve erkek onu ne kadar sevdiğini fısıldamalı kulağına...nEyse onları bırakalım orada...Yürümeye devam edelim ankaranın ıslak sokaklarında...İşte karşıdan gelen çocuklara bakın yaşaları 10 bilemedin 11,bir şemsiyenin altına dört kişi sığmaya çalışıyorlar...Ve ben onların bu tatlı çabasını çok seviyorum...Sucuk gibi ıslandım eminim,saçlarım denizden yeni çıkmış kadar ıslak;ama tuz kokusu yok...Gökyüzüne bakıyorum hemen lütfen gökkuşağı olsun...Ve işte orda çocukluğumdaki kadar güzel değil ama yine renkli ve mavinin içinde ben ne kadar da güzelim diye şapşal şapşal konuşuyor...Ona kızıp kafamı hemen yere indiriyorum...salak salak hayaller kurup yürümeye devam ediyorum...Karşıdan gelen o olsa keşke diyorum...Beni görünce gülümsese ıslak,şapşal ve çirkin halimi sevimli bulsa...Hayalde daha da ileri gidiyorum koluma girse bu şehri beraber dolaşsak yağan yağmura aldırmadan o bir şarkı mırıldansın,ben onu dinleyeyim yok ya ben de ona eşlik edeyim bu çirkin sesimle ve o bu sesime aldırmadan yanağıma bir öpücük kondursun...Yanaklarım ıslak dudakları ıslak akıp gidiyor öpüşü...Ve ben yere düşen o tatlı öpüşün üzerine basmamak için zıplıyorum...Bu hareketime şaşırıp kalıyor ve şapşal şapşal bana bakıyor...Aman Allahım şapşalken ne kadar da tatlı=)=)Nasılda güzel gülüyor ve ben gülmeyi bir erkeğe ilk kez bu kadar yakıştırıyorum... Ne kadar da doğal bu şehir gibi soğuk değil ilk kez ve ben ilk kez onu kendime bu kadar yakın hissediyorum... OFF bunların hepsi hayal tek doğru dışarda yağan yağmur ve ben yurtta oturmuş bu saçma hayallerimi yazıyorum...

24 Kasım 2010 Çarşamba

benim saçma hikayelerim...

nasılda zordu benim için konuşmaK...bElki de hep bu yüzden sustum ilk önce...Bu ağız benim değildi,hangi sözcükler bana ait bilmiyordum,bildiğim tek şey kelimelerin incitmesinden korkuyordum delicesine.Çünkü en çok Sözcükler canımı yakmıştı.Ben kimsenin canını yakmak istemedim bu yüzden...İşte bundandır yazmayı öğrendiğim günü hiç unutmam,içimden taşan ve yazı yazmamı sağlayan işte adını koyamadığım o tutku hiç unutturmadı bunu bana...Küçük öyküler,komik şiirler ve ben...bundan sonra ayrılamayacak...Ben hayatta sözcüklere tutundum hep... şiir yazdım,küçük hikayeler ve işte "naftalin"küçük kısa amatör bir öykü... hikayemin kahramanı benim yaşımda sıradan bir kız kendi kendine konuşan biraz biraz nevrotik =)=) kahramanım konuşuyor dinleyin: naftalin kokusu başımı döndürüyor.İleriye doğru yürüyorum,kimseyi tanıdığım hiç kimseyi görmek istemiyorum.Sokağın sonundaki cafenin kapısını açıyorum,hayatım değişiyor... ONUN hayatı değişti,belki benimde hayatım değişir... bu şehrin kokusu başımı döndürüyor.Odamın penceresi açık dışarı bakmak istiyorum ;Ama yükseklik korkum var,aşağı bakamıyorum... hayalimin sokağının sonundaki kapıyı açıyorum.Sen varsın hayatım değişiyor ve ben yazıyorum burnumda naftalin kokusu,yüreğimde sesin...